Duygulu Hareketler

By: Cem Akaş

Karanın Sonu

Hat, Haydarpaşa Tren İstasyonu’nda sona eriyor. Rasgele bir son değil bu – Haydarpaşa denizin tam kıyısında; burada kara ve hatta kıta sona eriyor. Bir zamanlar işinden evine dönen şehirliler ve uzak yerlere gidecek yolcularla dolu canlı bir mekan olan Haydarpaşa, garın başka bir konuma taşınmasını ve eski rayların hızlı trene uygun raylarla değiştirilmesini öngören planlar nedeniyle uzun süredir işlevsiz. Görünen o ki yakında Haydarpaşa’nın tek konuğu hayaletler olacak. Bir zamanlar trenlere binen, trenlerden inen, el sallayan, sevdiklerini bekleyen insanlarla dolu peronları, görünen o ki yakın bir zamanda yalnızca ihtiyar ve yorgun yankılarla dolduracak oradaki boşluğu.

Düzensiz görünümlü ama zarif bir koreografiyle hareket eden, altın kaplama dev ibrelerden oluşan bir enstalasyonun yer aldığı ortam, böyle bir yerde. Rahşan Düren’in son çalışması E-Motions, Haydarpaşa Tren İstasyonu’nun bekleme salonunda kurulmuş. Yanıltıcı bir yalınlığı var bu yaratımın – enstalasyon çalışmazken salona girerseniz, kendinizi bir diriltme ayininin hazırlık evresinde bulabilirsiniz. H.G. Wells’in romanındaki uyuyan Marslılara ya da bir tür tarihöncesi canavara benzeyen ve bir toplu mezarlıkta bir araya gelmiş izlenimi veren bu ibreler, birbirleriyle çeşitli açılar yaparak yerde yatıyor. Sonra, bir düğmeye basıldığında, mezarlık canlanıyor ve tuhaf bir dans başlıyor.

Ölçüm

Neyi ölçüyor bu ibreler?

Hız. Beden hareket ettiğinde, ruh da onun peşinden gider. Hızın büyük önemi vardır burada – beden eğer ruhun doğal hızının ötesine geçerse, onun yetişmesi için beklemek gerekir –Kızılderililerin ve Postmodernlerin bunu gayet iyi bildiği anlaşılıyor. Düren’in ibreleri peronlarda dolaşan ya da trenlerde perona girip çıkan bedenlerin hızını ölçmüyor, ruhlarının hızını da ölçmüyor aslında; burada ölçülen, hareketlerin duygulara dönüşme hızı – gerçekleşen ya da kaçırılan karşılaşmalardan, vedalardan ve ayrılıklardan doğan duygular bunlar, bambaşka hareketlere ve duygulara gebe olabilirler, olmayabilirler de.

Ağırlık. Tren istasyonları birer bekçidir, ağırlığı denetlerler – günün sonunda (bu günsonu yıllarca sonra da gerçekleşebilir) gelen ağırlıkla giden ağırlığın birbirini dengelemesini sağlamak, onların sorumluluğudur. Bu yalnızca bedensel ağırlıkla sınırlı değildir, onu da kapsasa bile; burada asıl konu olan, dışarıdakilerin “yatırım yaptığı” duygu miktarıyla buradakilerin “ihraç ettiği” duygu miktarıdır. Bu iki miktar sürekli oynar – ibreler de öyle. Gelen ve giden duyguların hesabını tutan muhasebe defterleri denkleştirilemezse, büyük bir sefaletin ve karmaşanın ortaya çıkması beklenebilir: bu toprakların şeftalileri, yavaş yavaş o canlı renklerini yitirir, avcı kuşlar da havadayken teker teker tüylerini dökmeye başlar.

Enerji. Düren’in ibreleri aynı zamanda istasyondaki karşılaşmalarda ve vedalarda açığa çıkan enerjiyi ölçüyor. Bu iki olguyu derece derece artarak ya da patlamalar halinde deneyimlemek mümkün; yine de ibreler, istiflerini hiç bozmadan, kendi hızlarını bozmadan kaydediyor bu enerjiyi; mutlu kavuşmalarda altın kaplamaları hafifçe daha parlak oluyor, ayrılık acısıyla karşılaştıklarındaysa bir parça koyulaşıyorlar.

X-Tensions

Bu enstalasyonun yanı sıra, istasyonun VIP salonunda sanatçının bir grup siyah-beyaz tablosu da aynı altın kaplama malzemeyle çerçevelenmiş olarak sergileniyor. Bu resimleri, enstalayondaki ibrelerin hareketinin izdüşümü olarak okumak mümkün, tıpkı bir sismografın basılı kayıtları gibi; bunlar da E-Motions’un sorduğu soruyu, başka türlü soruyor: hareketleri ve onların doğurduğu duyguları nasıl anlamak gerekir?

 

Bağlam

Düren’in E-Motions’unun, bazı kinetik heykellerle kan bağı var: bunların arasında John Douglas Powers’ın Ialu’su, Anne Lilly’nin Parietals’ı, Arthur Ganson’un Machine withOil’i, hatta Rafael Lozano-Hemmer’in Articulated Intersect’i sayılabilir. Onlarla ortak noktası, kasıtlı bir yavaşlık – bu da durağan bir istasyona dönüşmüş, koşuşturmanın yerine durgunluk, kalabalıkların yerine yalnızlık, uğultunun yerine sessizlik koymuş bir mekanda insanı düşünmeye davet ediyor. Düren, her zaman varoluşsal bir ikileme yol açan gelişlerin, gidişlerin, karşılaşmaların ve bunların doğurduğu duyguların içine dalıyor ve buradan, özümüzü sessizce ölçen dev ibrelerin yaşadığı bir düş dünyası çıkarıyor.

Scroll to Top